Ocak 29, 2008

YiNe YeNiDeN...



Çok fazla değil
Sadece biraz zaman sonra...
Yine yeniden yepyeni başlıycam hayata

Şu ağırlığı attığım an omuzlarımdan
Çok daha özgür bakıcam dünyaya...

Bekler misin beni sevdiceğim?
Döneceğim...
Bu sefer gözlerine baktığımda
Daha farklı olacak her şey...


Ocak 23, 2008

Ocak 21, 2008

BeKLeDi...


“Aynada baktığım yüz benim mi?

Neden artık yabancı geliyor o zaman…

Tanımadık çizgiler gelmiş yerleşmiş göz kenarlarıma…

Zaman akıp geçiyor ama giderken izlerini bırakıyor.”

Hayatı boyunca beklemişti… Çekildi yaşlı kadın aynanın karşısından, biraz üzgün biraz şaşkın. Ne kadar güzeldi eskiden oysa. Herkes hayrandı saçlarına… Bal rengiydi saçları… “O” da en çok saçlarını severdi zaten herkes gibi. Dokunurdu onlara ve “ipek gibi” derdi. Bu yüzden hiç boyatmadı saçlarını yaşlı kadın. Evet, şimdi çoğu beyazda olsa hala arada bal rengi olanlar vardı. Onlara baktıkça mutlu oluyordu kadın. “Onu” hatırlatıyorlardı çünkü. Dokunuşlarını… Hayatı boyunca beklemişti. Beyazlar nasılda yakışırdı. Elbisesini giyip sokağa adımını attığında herkes hayran kalırdı. Ama o tek birinin kendisini beğenmesiyle mutlu olurdu. “ Yine melekleri kıskandıracaksın” derdi onu beyazlar içinde gördüğünde. Doğru yatak odasına gitti kadın; dolabı açtı ve bir elbise torbası çıkardı. Özenle yatağa serdi, fermuarı yavaşça açtı ve sanki canlı bir şeyi tutuyormuşta incitmek istemiyormuş gibi çıkardı elbiseyi. Hala bembeyazdı. Çok uğraşmıştı sararmaması için. Tekrar aynanın karşısına gitti ve elbiseyi üstüne tuttu. Hala içine girebilecek kadar incecikti. Zaten istese de kilo alamıyordu. Yaşamak için yiyordu sadece. Yaşıyordu çünkü hala bekliyordu. En sevdiği renk sarıydı ve sarının en yakıştığı çiçek nergisti. “O” bir gün avucunda tohumlarla çıkageldiğinde ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen boynuna atlamıştı ama o sırada da tüm tohumlar yere saçılmıştı. Güldü yaşlı kadın kendi kendine. Nasılda uğraşmışlardı onları toplamak için. Dikmişlerdi sonra. Hayatı boyunca beklemişti… Koştu; pencereyi açıp bahçeye baktı. Tam mevsimiydi nergisin. Ne de güzel açmışlardı. Ya kokusu; bütün göğü sarmıştı sanki. Ah… içine çekti bütün kokuyu. Sonra gözleri doldu. Ne kadar çok ağlamıştı elinde bir buket nergisle “Ona” veda ederken. Kapı çalındı. Gözlerini silip kapıya gitti. Açtı; Mahmut Efendi her zamanki saatinde gelmişti.

- “ Bir isteğin var mı diye soracaktım ..... teyze?”

-“ Yok, Mahmut sağol; yalnız çocuklara söyle top oynarken dikkat etsinler nergisleri ezmesinler.”

-“ Olur söylerim, hadi iyi günler.”

-“ Mahmut dur. Şey diyecektim; mektup var mı bana?”

Durdu genç adam, her gün bu soruyu yanıtlamak o kadar zordu ki. Gelmediğini söylediğinde yaşlı kadının gözlerine bakamıyordu artık. Şimdiye kadar hiç mektup gelmemişti. Hikâyeyi biliyordu Mahmut Efendi. Onsekizinden beri bekliyordu kadın.

-“ Hayır, ..... teyze! Üzgünüm.”

Durdu kadın, başını eğdi önüne…

-“ Sağol evladım” dedi.

Kapadı kapıyı. Elbisesini koltuktan aldı; odasına gitti. Biraz sonra üstünde elbisesiyle çıktı odadan. Cam kenarına doğru yürüdü. En sevdiği koltuğuna oturdu. Camdan dışarı baktı. Hava kararıyordu yavaş yavaş. Dışarıdan top oynayan çocukların sesleri geliyordu. Nergisleri ezmeseler bari diye geçirdi içinden. Tokasını çekti, saçları döküldü omuzlarına; biraz bal rengi ama çoğusu beyaz… Başını koltuğun arkasına dayadı. Derin bir nefes aldı; nergislerin kokusunu çekti içine. Sonra ağır ağır kapandı gözleri…

21.05.05
17:14

? years old...



Funny how things just tasted better
When we were young
When we were young

Funny how things just seemed so easy
When we were young

It's been a long day
It's been a long day
It's been a long day
It's been a long day

I wanna get out
I wanna go home
Is anything better
Than you on the phone

I wanna get out
I wanna go home
Is anything better
Than you on the phone

I think that we weren't always grateful
For what you've done
When we were young

I think that we weren't always grateful
For what you've done

We've come a long way
We've come a long way
We've come a long way
We've come a long way

I wanna get out
I wanna go home
Is anything better
Than you on the phone

You on the phone
You on the phone...

Dolores O'riordan