Aralık 25, 2007

SeCReT SiDe



Bir rüyadan uyandığını zannedip
Gözlerini açtığında hala aynı rüyada olduğunu görmek...

Yazacağım bu hikayeyi
Belki bir gün sen giderken...
Ya da gittiğini zannederken...

Kasım 27, 2007

KoRKuLuK GiTTi; ŞiMDi TaRLaYı KaRGaLaR BaSaCaK...



"Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait."


Bugün sadece kendime zaman ayıracaktım. Hiçbir şey düşünmeyecek, hiç kimseyle konuşmayacaktım hayatım hakkında.

Dolabımın kapağını açtım. Bugün güzel olmalıydım. Onun için değil. Yıllardır tanıdığım ama belki de tanıdığımı sanıp yanıldığım yakışıklı için de değil; sadece kendim için güzel olmalıydım.

Karıştırdım tüm dolabı; bir kaç elbise seçtim askıdan. Attım yatağın üstüne hepsini... Üşenmeyecektim ve deneyecektim hepsini birer birer...

Önce gri olanı aldım... Giyindim... Aynanın karşına geçtim. Hayır bunu ilk randevumuzda giymiştim. Neden bu rengi seçtim bilmiyorum ama belki de umutlu değildim o geceden... Ya da ona umutlanmaması gerektiğini söylemek istedim bu renkle... I ıh fazla soluk kaldı... Bugün daha farklı olmalıydım... Çıkardım...

Siyah olanı giyindim bu seferde. Asildi her zaman ki gibi. Kimileri için matemin rengiydi siyah belki ama benim için asilliği temsil ediyordu daha çok. Güveni ya da. Bunu giydiğim gece geldi aklıma. Bana güveni ve asaleti temsil eden bir elbiseyle gittiğim o gece de kendimi ne kadar çaresiz ve savunmasız hissetmiştim aksine... Güzel ama çaresiz... Güzel ama savunmasız... Güzel ama Sonuçsuz... Bu da uymadı bu günün anlamına... Çıkardım...

Yatağın üstünde duran son renge sarıldım. Kırmızı... Giyindim... Hiç anım yoktu bu renkle. Elbiseyi de yeni almıştım hatta birazda neden aldığımı bilmeden ve ilginçtir hiç denemeden.

-"Bu" demiştim tezgahtar kıza... "Bu elbiseyi istiyorum"...
-"Tabi denemek ister misiniz?"... benim beden ölçülerime uygun olanı çıkardı hemen...
-"hayır denemeyeceğim; sarın lütfen" ... Kendimden emin...
-"Elbette"... biraz şaşkın...

Sanırım alırken bende biliyordum aslında bu elbiseyi hiç giymeyeceğimi... Ama nedense her kadının dolabında bir kırmızı elbisesi olmalı hissine kapıldım o an... Benim neden olmasın!!! O yüzden üzerime olmuş olmamış çokta önemli değildi... Giymeyecektim hiçbir zaman...

Ama giydim... Bugünü beklemişim demek ki... Giydikten sonra tezgahtar kızı bir kez daha takdir ettim; tam da benim üstüme göre dikilmişti sanki elbise... Nasıl kırmızıydı! Bir kadının bu elbiseyle farkedilmemesi mümkün değildi.

Ama benim için o anda, o günde farkedilmenin hiç önemi yoktu... Farketmesi gerekenler şimdiye kadar farketmemişti ve anlamamışlardı bana neler olduğunu... Bundan sonra anlamasalarda olurdu...

Elbise faslını hallettiğime göre makyajıma geçmeliydim... Kırmızı bir elbiseye iddalı bir makyaj yapmak gerekiyordu sanırım... Evet uzun bir uğraştan sonra istediğim tonları tutturmuştum. Saçlarımı önce topuz yapmayı düşündüm; sonra vazgeçtim... Bugün ben özgürdüm onlarda özgür kalmalıydı; güzelce fırçayla taradıktan sonra bıraktım belime kadar insinler... Başımın her hareketinde saçlarımın yumuşak dokunuşlarını sırtımda hissettim. Söyledikleri aklıma geldi... Hep sevdi saçlarımı,"ipek gibi" derdi; "insan dokunmaktan kendini alamıyor"...

Uzun siyah çizmelerimi ardından deri paltomu giydim; çantamı da aldığımda aynadaki yansıyan aksime baktım... Evet tam da istediğim gibi olmuştum... Hiç olmadığım gibi... Ben değil gibi...

Kapımı kitlerken acaba komşularım beni görür mü diye bir endişem yoktu. Görseler yadırgarlar mıydı bilmiyorum, büyük ihtimalle; ama hiçbir önemi yoktu... Bugün kimseye aldırmayacak kimseyi dinlemeyecektim... Bugün ben; ben değildim... Ve yaşayamadığım bir günü yaşayacaktım...

Açık havaya çıktığımda yüzüme vuran soğuk içimi biraz ürpertti. Paltomun yakasını biraz daha kapadım. Arabama doğru yürümeye başladım ama yanına geldiğimde binmekten vazgeçtim. O da bana aitti ve ben bugün onu da istemiyordum...

Soğuğa rağmen caddeye çıktım... Bu güzel ışıklarla bezenmiş cadde tam da benim gelişim için hazırlanmış gibiydi... Bende onu kırmadım ve cadde boyu yürümeye başladım...

Photo: "ışık" by samantha

Kasım 24, 2007

What if God was One of Us...


kalbimde açılan derin bir yara gibisin
tedavi ettirmeye kalksam masada kalacağım
her gün sızlayan
içimi paramparça eden

ne yaparsam uzaklaşamıyorum
peşimden gelen siyah bir gölgesin
yaklaştığında nefes alamadığım
sarıp alsan beni; çeksen karanlığına
bende bir gölge olsam seninle

ama mahkumum ben bu aydınlığa...

Kasım 02, 2007

iÇiMDeN ŞeHiRLeR GeÇiYoR...




Sonsuz yolculuğuma seni son durak sandım
Şarkılardan mirastı aşk: inandım
Ararsam bulurum sandım
Bulunca durulurum
Durulmuyor denizim
Gelirsen diner sandığım bu yalnızlık
Durulmuyor durulmuyor
Kaoslarım girdaplarım labirentlerim
Nice nice dertlerim var
İçimden şehirler geçiyor
Her durakta duruyor
İnmiyorsun
Seni en sıcak ben öperdim
Kim bilir ama sen bilmiyorsun
Feridun Düzağaç

Kasım 01, 2007

aÇMaMaK GöZLeRiNi PuSLu SaBaHa...

Sensiz sessiz gecelerin karanlık sabahları
Neşesiz, soğuk ve puslu
Özlem yakarken dokunduğum her şeyi
Resmini tutamıyorum

Umutsuz bir aşkın kırılgan kollarındayım
Sıkıca tutsam kırılacak
Tutmasam ben düşücem
Böyle bir acı kimin kaderinde yazılı

Gözlerin uçsuz bucaksız bir dünyanın kilitli kapıları
Anahtarı kayıp
İçeri girecek olana sunacağı sınırsız zenginlik
Şevkat, aşk, sevgi, tutku, bağlılık
Aramak, bulmak yasak

Gidemeyeceğim kadar yakın bir tutsaklık
En yüksek dağın zirvesindeki çiçek kadar yalnız
Sorumlulukların birine yükleyeceği yük kadar ağır
Hapsoldum, bırakıldım, ezildim

O kadar yüksek çığlıklar attı ki yüreğim
Kulaklarım sağır
O kadar çok kelime döküldü ki dilimden içime
Artık dışarı çıkamayacak kadar gereksiz

Okyanusta kaybolan bir balık kadar çaresiz şimdi
Her yer aynı her yer tuzak
Sorular sisin içinde asılı kalan zerrecikler gibi
Cevaplar ise hiçbir zaman var olmadılar

Şimdi gidipte dönmemek var sonsuzluktan
Söküp dağlamak var yüreği tam ortasından
Uyuyup uyanmamak bir daha
Gözlerini hiç açmamak puslu sabaha…

Ekim 21, 2007

YiĞiDiM aSLaNıM uĞRuNa YaTıYoR...




Adıyaman, İstanbul, Afyon, Aydın, Yozgat... Bundan daha içten,gerçek ve güçlü bir çığlık var mı?.. Kaç ananın kaç babanın yüreği yandı yine...En büyüğü 21-22 yaşında olan gencecik bedenler... Vatanları uğruna, daha çocuk yaşta...Kimisinin tezkeresini almasına 7 hafta kalmış... Kimisi evlenmiş askere gitmiş...Hakkari'ye giderken nasıl vedalaştılar acaba sevdikleriyle?.. Biliyorlar mıydı aileleri onları uğurlarken bir dahaki görüşmeleri tabut başında olacak? Döktükleri kanları bayrak olarak üstlerine serilecek?..

Peki karşıdaki caniler?.. 32 can aldık şehitlerimizin kanlarına karşılık... Yeter mi?..Yıllardır gencecik oğullarımızı bizden çalan bu yobazlara anlamaları için...

Yüreğimiz yanıyor... Bilmiyorlar mı ki bizim yüreğimiz ne kadar yanarsa öfkemiz de o kadar büyüyor... Bilmiyorlar mı biz 70 milyon tek yüreğiz ve istersek tüm dünyayı onlara dar ederiz...

Görüntüler, fotoğraflar, mektuplar kaldı onlardan geriye... Bir de bu vatan... Onlar bizim için canlarını feda ettilerse eğer... Bizde onlar rahat uyusun diye alacağız intikamımızı hem yapandan hem yardım edenden... Onlar dağları evleri olarak görüyorlarsa bizde onlara evlerinde mezar kazacağız...

SEN RAHAT UYU ŞEHİDİM...

Ekim 20, 2007

MiNi MiNi BiR KuŞ DoNMuŞTu... PeNCeReMe KoNMuŞTu...

Düşün ki minik bir kuşum ben,
Yüreği küçük,
Ama sevgisi büyük…
Sen ise küçük bir çocuk,
Büyümeye hevesli,
Büyük hayallerle yoğrulan…
Gelip bir gün konuyorum avucuna,
Ne yapacaksın şimdi?..
Biliyor musun beni nasıl tutacağını?..
Çok sıkarsan dayanamaz küçük yüreğim,
Durur avuçlarında o anda…
Ya gevşek bırakırsan parmaklarını,
Bu sefer de uçup giderim,
Bulduğum aralıktan süzülürüm özgürlüğüme…
Öyle tut ki kanatlarım incinmesin,
Büyüyeyim avuçlarında,
O kanatlarla seni de taşıyım sonsuzluğa…
Sakın bırakma serbest,
Doğamda var özgürlük benim,
Ne kadar sevsem de seni,
Avuçlarında ki güveni,
Dayanamam o çekiciliğe,
Kapılır giderim yine uzaklara…
Dönmeye karar versem bile sonra,
Bulamam seni bıraktığım yerde…
Şimdi haydi tut beni…
Bil ki seni bekliyorum avuçlarında…
Tut birlikte büyüyelim…

Ekim 07, 2007

Eylül 27, 2007

Super Lilly

Acayip bir çocuk kendimden utandım :(
İşte Lilly...

Arap Kızı...


Benim bir minik kardeşim var bilenler bilir. Gerçi artık pek minik kelimesi onu tanımlamak için yeterli kalmıyor ya büyüdü kereta.

Neyse biz gelelim asıl meseleye. Benim güzeller güzeli kara miniğim sağolsun ders çalışmak konusunda binbir türlü takla attırıyor bize.

Dün akşam aramızda geçen bir dialogu paylaşmak istedim sizlerle :)

Öğrendik ki bizim ufaklığın ertesi gün ingilizce sınavı varmış. Bizim ki ödevini yapmış ama bitirir bitirmez baktım hemen bilgisayar başına kurulmuş oyun oynuyor. Devamı şöyle:

B: Ablacım istersen biraz ingilizce çalış bak yarın sınavın varmış.
T: Çalıştım ben
B: Ödev yaptın sadece ablacım biraz kelime çalış bak bilemediklerin var. Sınavdan düşük not almanı istemeyiz di mi?
T: Of ablaaaaaaa
B: ... (içten kızmaya başlamışımdır ama yine de kendimi tutarım bişey demem)

Ve bombayı tam o sırada ufaklık patlatır.

T: Zaten bilmediğim sorular çıkacak neden çalışayım ki abla?..
B: ... (Dumur oldum ne diyebilirim ki????)

16 senedir bu benim aklıma neden gelmedi acaba?..

Eylül 26, 2007

Ateş yağmurunda çırılçıplak...


Söyle hadi anlat dedim.
Ben sordukça sen sustun. İçindekileri sakladın durdun. Ben sordum sen kaçtın. Boşver anlatma kalsın sana dedim bende ne söyliyeyim! Açmadın ki bana içini! Ben ne kadar açabiliyorum ki sana içimi? Boşver bırakalım böyle mutluyuzdur belki biz. Bizim ki de böyle bir şeydir işte.

Hiç bir zaman yaşanmayacak bir sevdanın iki tarafıyız biz seninle. Yaşamak isteyip duygularına dizgin vuramayan ama her seferinde geri döndüğünde; o devamlı surette yaşamak zorunda olduğun yere; pişmanlık duyan... Gidemeyen, kalamayan. Bu yüzden devamlı yüzünü gördüğünde acıyan bir kalple yaşayan.

Hadi canım geç oldu... Dön artık yaşadığın gizeme... Ne sende ne bende var o güç "gitme kal" demeye...

Kapat gözlerini dal o derin uykuna şimdi... Belki gelirim rüyana iyi geceler öpücüğü vermeye...