Kasım 27, 2007

KoRKuLuK GiTTi; ŞiMDi TaRLaYı KaRGaLaR BaSaCaK...



"Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait."


Bugün sadece kendime zaman ayıracaktım. Hiçbir şey düşünmeyecek, hiç kimseyle konuşmayacaktım hayatım hakkında.

Dolabımın kapağını açtım. Bugün güzel olmalıydım. Onun için değil. Yıllardır tanıdığım ama belki de tanıdığımı sanıp yanıldığım yakışıklı için de değil; sadece kendim için güzel olmalıydım.

Karıştırdım tüm dolabı; bir kaç elbise seçtim askıdan. Attım yatağın üstüne hepsini... Üşenmeyecektim ve deneyecektim hepsini birer birer...

Önce gri olanı aldım... Giyindim... Aynanın karşına geçtim. Hayır bunu ilk randevumuzda giymiştim. Neden bu rengi seçtim bilmiyorum ama belki de umutlu değildim o geceden... Ya da ona umutlanmaması gerektiğini söylemek istedim bu renkle... I ıh fazla soluk kaldı... Bugün daha farklı olmalıydım... Çıkardım...

Siyah olanı giyindim bu seferde. Asildi her zaman ki gibi. Kimileri için matemin rengiydi siyah belki ama benim için asilliği temsil ediyordu daha çok. Güveni ya da. Bunu giydiğim gece geldi aklıma. Bana güveni ve asaleti temsil eden bir elbiseyle gittiğim o gece de kendimi ne kadar çaresiz ve savunmasız hissetmiştim aksine... Güzel ama çaresiz... Güzel ama savunmasız... Güzel ama Sonuçsuz... Bu da uymadı bu günün anlamına... Çıkardım...

Yatağın üstünde duran son renge sarıldım. Kırmızı... Giyindim... Hiç anım yoktu bu renkle. Elbiseyi de yeni almıştım hatta birazda neden aldığımı bilmeden ve ilginçtir hiç denemeden.

-"Bu" demiştim tezgahtar kıza... "Bu elbiseyi istiyorum"...
-"Tabi denemek ister misiniz?"... benim beden ölçülerime uygun olanı çıkardı hemen...
-"hayır denemeyeceğim; sarın lütfen" ... Kendimden emin...
-"Elbette"... biraz şaşkın...

Sanırım alırken bende biliyordum aslında bu elbiseyi hiç giymeyeceğimi... Ama nedense her kadının dolabında bir kırmızı elbisesi olmalı hissine kapıldım o an... Benim neden olmasın!!! O yüzden üzerime olmuş olmamış çokta önemli değildi... Giymeyecektim hiçbir zaman...

Ama giydim... Bugünü beklemişim demek ki... Giydikten sonra tezgahtar kızı bir kez daha takdir ettim; tam da benim üstüme göre dikilmişti sanki elbise... Nasıl kırmızıydı! Bir kadının bu elbiseyle farkedilmemesi mümkün değildi.

Ama benim için o anda, o günde farkedilmenin hiç önemi yoktu... Farketmesi gerekenler şimdiye kadar farketmemişti ve anlamamışlardı bana neler olduğunu... Bundan sonra anlamasalarda olurdu...

Elbise faslını hallettiğime göre makyajıma geçmeliydim... Kırmızı bir elbiseye iddalı bir makyaj yapmak gerekiyordu sanırım... Evet uzun bir uğraştan sonra istediğim tonları tutturmuştum. Saçlarımı önce topuz yapmayı düşündüm; sonra vazgeçtim... Bugün ben özgürdüm onlarda özgür kalmalıydı; güzelce fırçayla taradıktan sonra bıraktım belime kadar insinler... Başımın her hareketinde saçlarımın yumuşak dokunuşlarını sırtımda hissettim. Söyledikleri aklıma geldi... Hep sevdi saçlarımı,"ipek gibi" derdi; "insan dokunmaktan kendini alamıyor"...

Uzun siyah çizmelerimi ardından deri paltomu giydim; çantamı da aldığımda aynadaki yansıyan aksime baktım... Evet tam da istediğim gibi olmuştum... Hiç olmadığım gibi... Ben değil gibi...

Kapımı kitlerken acaba komşularım beni görür mü diye bir endişem yoktu. Görseler yadırgarlar mıydı bilmiyorum, büyük ihtimalle; ama hiçbir önemi yoktu... Bugün kimseye aldırmayacak kimseyi dinlemeyecektim... Bugün ben; ben değildim... Ve yaşayamadığım bir günü yaşayacaktım...

Açık havaya çıktığımda yüzüme vuran soğuk içimi biraz ürpertti. Paltomun yakasını biraz daha kapadım. Arabama doğru yürümeye başladım ama yanına geldiğimde binmekten vazgeçtim. O da bana aitti ve ben bugün onu da istemiyordum...

Soğuğa rağmen caddeye çıktım... Bu güzel ışıklarla bezenmiş cadde tam da benim gelişim için hazırlanmış gibiydi... Bende onu kırmadım ve cadde boyu yürümeye başladım...

Photo: "ışık" by samantha

Kasım 24, 2007

What if God was One of Us...


kalbimde açılan derin bir yara gibisin
tedavi ettirmeye kalksam masada kalacağım
her gün sızlayan
içimi paramparça eden

ne yaparsam uzaklaşamıyorum
peşimden gelen siyah bir gölgesin
yaklaştığında nefes alamadığım
sarıp alsan beni; çeksen karanlığına
bende bir gölge olsam seninle

ama mahkumum ben bu aydınlığa...

Kasım 02, 2007

iÇiMDeN ŞeHiRLeR GeÇiYoR...




Sonsuz yolculuğuma seni son durak sandım
Şarkılardan mirastı aşk: inandım
Ararsam bulurum sandım
Bulunca durulurum
Durulmuyor denizim
Gelirsen diner sandığım bu yalnızlık
Durulmuyor durulmuyor
Kaoslarım girdaplarım labirentlerim
Nice nice dertlerim var
İçimden şehirler geçiyor
Her durakta duruyor
İnmiyorsun
Seni en sıcak ben öperdim
Kim bilir ama sen bilmiyorsun
Feridun Düzağaç

Kasım 01, 2007

aÇMaMaK GöZLeRiNi PuSLu SaBaHa...

Sensiz sessiz gecelerin karanlık sabahları
Neşesiz, soğuk ve puslu
Özlem yakarken dokunduğum her şeyi
Resmini tutamıyorum

Umutsuz bir aşkın kırılgan kollarındayım
Sıkıca tutsam kırılacak
Tutmasam ben düşücem
Böyle bir acı kimin kaderinde yazılı

Gözlerin uçsuz bucaksız bir dünyanın kilitli kapıları
Anahtarı kayıp
İçeri girecek olana sunacağı sınırsız zenginlik
Şevkat, aşk, sevgi, tutku, bağlılık
Aramak, bulmak yasak

Gidemeyeceğim kadar yakın bir tutsaklık
En yüksek dağın zirvesindeki çiçek kadar yalnız
Sorumlulukların birine yükleyeceği yük kadar ağır
Hapsoldum, bırakıldım, ezildim

O kadar yüksek çığlıklar attı ki yüreğim
Kulaklarım sağır
O kadar çok kelime döküldü ki dilimden içime
Artık dışarı çıkamayacak kadar gereksiz

Okyanusta kaybolan bir balık kadar çaresiz şimdi
Her yer aynı her yer tuzak
Sorular sisin içinde asılı kalan zerrecikler gibi
Cevaplar ise hiçbir zaman var olmadılar

Şimdi gidipte dönmemek var sonsuzluktan
Söküp dağlamak var yüreği tam ortasından
Uyuyup uyanmamak bir daha
Gözlerini hiç açmamak puslu sabaha…