Aralık 24, 2008

DiNLiYoRuM...


Yaz tamam hadi; sen de yaz artık diye açtım yorumları :)

Neden kapalıydı diye sorma bırak...

Şimdi merak ediyorum işte senin içinden neler geçiyor?

Paylaşır mısın?

Koydum bir kadeh şarabı önüne...

Kağıt ile kalem de yanında...

Bekliyorum bir köşede...

Adını yazmak zorunda değilsin ama...

Bir işaret bırak izin ver seni tanımama...

Kasım 20, 2008

I'm OK




Ben yazarım yazmasına da, ya sen okumazsan tüm bunları...

Yüreğimin sızısı kalır olduğu yerde...

Bir damla düşer o zaman hiç ağlayamayan bulutun gözlerinden...

Yeterince üzülmedik mi?...

Yeterince parçalanmadı mı kalplerimiz?..

Bir daha iyileşmez dediğimiz yaralarımızın izleri kalmadı mı derinlerde bir yerlerde?..

Acıtır biliyorum belki biraz kanatır o yumuşacık kalbini bu sözler...

Yine de dinlemekten vazgeçme beni sakın...

BEN SENİ YÜREĞİMDE DUYUYORUM ZATEN...

Kasım 17, 2008

FLaSHBaCK oF mY Life...


Uzun zamandan sonra ilk defa

ne yazacağımı bilmeden başladım yazmaya...

Bir şarap kadehini usulca kavradım senin ellerini tutmaya çekinen ellerimle... Ne kadar tanıdık ve ne kadar yabancıydı soğukluğun tadı... Ne yapacağımı bilemeden baktım gözlerine... Oysa ne kadar özlemiştim bana bakışlarını... Ne çok şey kaçırdık biz seninle...

Dakikalar geçmeye başlayınca saat daha bir hızlı vurmaya başladı sanki saniyelere... Seni uğurladığım o gün geldi gözlerimin önüne... Sustum... Kalbimin o günkü haykırışına karşılık ben sustum... Kara pencerelerin ardına gizledim gözlerimi... Yağmura sığınmak istedim... Yağmadı kahrolasıca...

Ne git diyebildim ne de kal... Uyandığımda; ilk olarak yüzünü görebilmek nasıl bir şey hiç bilemeyecektim... O yüzden devamlı baktım ya sana... Ya kokun nasıl bir şeydi? Unutmuş muyumdur? Unutmadığımı farkettim sevindim... Bilmeli miydin? Bilmemeli mi?.. Karıştırdım yine...

Hiç silemediğim sahnelerin baş kahramanı... Düşünmemeye çalıştığım; görmezden gelmeye uğraştığım... Satır aralarında adını aradığım... Dizelerde bulurum diye devamlı dinlediğim bir şarkı gibi...

Bir Varmış Bir Yokmuş gibi... Bitmeyen bir masalın 2 oyuncusuyuz... Ne sen ölüp ayrılabilirsin bu oyundan... Ne de ben yaşayarak kurtulabilirim senden... Duyduğum en güzel acı bu...

Hayal etmekten vazgeçeli çok olmuştu oysa ki... Gerçeği bilsem de bir; bilmesem de... Dudaktan dökülen tek bir kelime gibi... Kimseye söyleyemediğim... Söylersem ihanet edeceğimi bildiğim tek bir kelime... Sen bil yeter...

Ekim 16, 2008

LoNG SToRY...

Burdaki Yazının Referansıyla

Klasik masallardan çokta farklı değil aslında yazacaklarım çünkü sadece bir masalda olabilecek kadar gerçek ve güzeldi... Kahramanları ise ancak orada olabilecek kadar cesur ve hayaldi...

Masalın başı belli her zamanki gibi "Bir Varmış Bir Yokmuş" diye başlıyor... Ve devam ediyor "Bir zamanlar uzak bir diyarda kayıp bir prenses ve yakışıklı bir prens yaşarmış..." diye... Komik di mi?.. Yazılanlar masal ama günümüzde geçiyor... Herneyse dediğim gibi başlangıcı belli masalımızın fakat sonunu nasıl yazacağım bilmiyorum çünkü hala bir sonu yok... Yani şimdilik... Fakat sanırım yaşanmaya başlandı... Ben masalı yazana kadar elbet Gökten 3 Elma Düşer 1'i Kıza 1'i Prense... 3. mü?.. Onunda sahibi meçhul olsun bırakın...


Devam ediyorum yazmaya ama burada paylaşır mıyım bilmiyorum...

Ekim 10, 2008

Eylül 27, 2008

BeKLeMeK...


Yağmur yağıyor herkese günahları kadar
Niye bana daha fazla yağıyor her akşam yağmurlar

Hamurdan, çamurdan küçücük insanlar
Kesin artık ağlamayı ıslandım yeteri kadar

Bir damla yağmur anlattı beni bana
Bir damla yağmur anlattı
Bir damla yaş süzüldü gözlerinden


Mutluluk gözyaşı değil, belliydi yüzünden
Ha bir damla az, ha bir damla fazla
Git, git hiç düşünme, yağmurlar yarıyor bana

Bir damla yaş anlattı seni, terk ederken beni
Bir damla yaş anlattı seni
Ne yağmur var, ne de gözyaşı var bu akşam

Boşlukta asılı kaldı düşünceler ve duygular
Ta ki, bulana kadar seni, yeni sevgili
3!2!1! MotorYağsın yağmurlar

(Anima-Yağsın Yağmurlar)

Eylül 25, 2008

Zaman, Mekan ve Ben...

Çok uzun zaman olmuş bloga el sürmeyeli... O kadar çok şey değişti ki hayatta; hayatımda; hayatlarımızda... Bir bir yazmalı mı her şeyi yoksa bırakıp baştan mı başlamalı bilmiyorum şimdi... Bir düzene sokmayalıyım etrafı; yaşamı...

Bu arada lanet bir zamanda lanet bir şehirde tıkıldım kaldım... Bakalım ne zaman göstericek bana güzelliklerini... Varsa tabi...

Şimdilik bu kadar...

Haziran 10, 2008

PaRÇa...


Bir insanın hayatının büyük bir parçası olabilir
ve bunu hiç bilmeyebilirsiniz...
Pessimistic...

Nisan 14, 2008

aĞLaRıM YaLaNıM...


ağlarım; bir martı çığlığı duyulur uzaklardan...
ağlarım; bilmediğim bir sahile vurur gözyaşlarım...
ağlarım; gök gürler kimbilir nereye bırakır sağanaklarını...

hep unuttun sevmeyi beni...

özlemeyi unuttun...
ben seni unutamadım...
ağladım...



gittin arkana bakmadan...
bir damla gözyaşı düştü yere...
çarptığı yeri delercesine...
o kadar yoğundu sevdam sana...
hiç bir gücün önünde duramayacağı kadar kuvvetli...
bir seni geçemedi...



gözlerimi masallarda unuttum...
ağlayamıyorum bile artık...
ses veremem kimseye...
sesimi kaybettim ki...



yalanım artık...
yalanlar içinde...
seç beğen hangisini istersen...
ve kullan giderken...

Nisan 07, 2008

ÇiLeK


Tam elime alıyorum kağıdı kalemi (yani eskidendi tabi o "tam geçiyorum klavyenin başına" artık) birşeyler yazmak için... İçimi dökmek için... Devamlı bir şeyler biriktiği için... Takip ettiğim bazı bloglar var herkes gibi... Eh devir blog devri ne de olsa =) Neysem diyeceğim o ki... Ne zaman favori yazarlarımı okusam benden önce içimden geçenleri yazmış oluyorlar bu aralar...
Bahardan mıdır nedir bilmem ki!!! Herkes mi aynı şeyleri hissediyor... Herkeste bir duygu karmaşası bu aralar... Ama güzel... Ben seviyorum kelimeler benden çıkmasa da bunları okumayı... Dalıp gitmeyi...
Bu aralar fazla dalıp gitmişim sanırım... Çalışmak lazım malum vize zamanı ama bende tık yok... Oturuyorum masa başına... Olmuyor yine olmuyor... Bir bakıyorum ohhhoooo ben dalmışım başka alemlere aşık mıyım neyim... Bu güzel mevsimde böyle güzel yağarken yağmur aşık olmakta gerekmiyor aslında dalıp gitmek için uzaklara... Ufak bir hayaliniz varsa uçup gidiyorsunuz işte... Ufak minik öle bişi işte...
Bugün Almora'yı dinledim ilk defa... Bir fotoğrafı görmemle başladı serüven sonra da tüm parçaları dinledim... Merak edenler olursa yandaki "Biraz müzik" bölümünden ulaşabilirler videolara... Özellikle "Su Masalı", "İyiler Siyah Giyer" ve "Princess of rain" benim hoşuma gitti... Hem dinlendim hem eğlendim...
Şimdi ne yapsam acaba?..
Not: Neden çilek fotoğrafı kısmına gelince... Yılın ilk çileğini yedim... Çilek demeye bin şahit gerekir ya... Tatsız, saman gibi bişi... Nerde eski minik minik kokulu çileklerimiz... Torbanın ağzını açtınız mı odayı bürütürlerdi... AH AH... özledim... Çilek...
Ufak bir Not daha: Bilenler bilmeyenlere söylesin "SaRı"dır benim rengim...


Nisan 06, 2008

aŞK DuRDuKÇa

Dünya döner bir gün daha

Yeryüzünde aşk durdukça

Gece erken inse bile korkma

O hep seninle kaldıkça

Biliyorsun gitmem gerek

Yollar bitmez düşünerek

İster sonuç de istersen sebep

Bu düğümü çözmem gerek

Belki sana yazarım uğradığım bir şehirden

Renkli bir kart atarım mekke yada kudüsten

Sonra bir gün cıkarım sen artık dönmez derken

Bir şarkı fısıldarım kulağına gün batarken

Dünya döner tek bir yana (aşk durdukça)

Dolsun diye gün bir daha

Ben de döndüm tekrar sana (aşk durdukça)

Sönmek için yana yana

Yüksek Sadakat

Mart 26, 2008

BiLeMeDiM...



Hayatınızın ellerinizin arasından kayıp gitmesi o kadar kolay ki... Kaybetmek çok kolay hayatı...

Yaşamayı bilmek lazım doyasıya... Bir deniz kıyısında oturup tadına varmak lazım gördüğün güzelliklerin...

Kapamamak lazım kulaklarını küçücük sevgi sözcüklerine... Nerede bir minik seviyorum kelimesi duyulsa koşup yakalamak lazım...

Hayat; pişmanlıkların ardından üzüntü duymak için vakit kaybedenlere çok fazla tolerans göstermiyor oysa... Sen otur üzülmene bak ben akarım tüm hızımla diyip geçip gidiyor...

Bana fısıldadığı şey "minik mutluluklar yeter sana" oluyor...

Mart 16, 2008

Teardrops on my Guitar...



Drew looks at me, I fake a smile so he won't see
That I want and I'm needing everything that we should be
I'll bet she's beautiful, that girl he talks about
And she's got everything that I have to live without

Drew talks to me, I laugh cause it's so damn funny
That I can't even see anyone when he's with me
He says he's so in love, he's finally got it right,
I wonder if he knows he's all I think about at night


He's the reason for the teardrops on my guitar
The only thing that keeps me wishing on a wishing star
He's the song in the car I keep singing, don't know why I do

Drew walks by me, can he tell that I can't breathe?
And there he goes, so perfectly,
The kind of flawless I wish I could be
She'd better hold him tight, give him all her love
Look in those beautiful eyes and know she's lucky cause


So I drive home alone, as I turn out the light
I'll put his picture down and maybe
Get some sleep tonight

He's the reason for the teardrops on my guitar
The only one who's got enough of me to break my heart
He's the song in the car I keep singing, don't know why I do
He's the time taken up, but there's never enough
And he's all that I need to fall into..

Drew looks at me, I fake a smile so he won't see.

Mart 12, 2008

DeLiCHoN uRBiCa(*)


Canınız sıkıldığında, içiniz daraldığında, nefes alamaz olduğunuzda ne yaparsınız?





Ben küçükken O zamanlar Kütahya'da otururken
Sıkılıp bunaldığım zamanlarda açardım perdelerimi sonuna kadar
Bulutları izlerdim çoğunlukla...
Onlara isim verme veya bazı şekillere sokma hevesimden değil
Sadece özgürce dolaştıkları için hayrandım onlara
Ve her şeye rağmen beyaz kalabildikleri için...
Ama en çok Nisan aylarını severdim
Çünkü küçük, minicik neşe kaynaklarım gelirdi
Tüm semayı kaplarlardı
Pencerem çok büyük değildi ama onlar geldiğinde büyüyor genişliyordu sanki
Ne kadar canım sıkkın olursa olsun
Onları izlediğimde her şeyi unuturdum
Onların her kanat çırpışında benim üstüme çöken sislerde dağılırdı
O küçücük kanatlar nasıl bu kadar güçlü olabiliyordu
Minik kırlangıçlarım...



Onları ne kadar seviyorsam bir o kadar da kıskanırdım aslında
Bu kadar özgür bu kadar neşeli uçabildikleri için
Gözlerimi kapar onların arasında onlarla beraber oynadığımı hayal ederdim
O kadar hızlı yükselip birden dalışa geçerlerdi ki
İçimi bir ürperti alırdı düşününce
Sanki saklambaç oynarlardı birbirleriyle
Ebelerin işi pek zordu...
Ama yine de en sevdikleri oyun kovalamacaydı sanırım
Bir kere kaçmaya karar verdiler mi yakalayabilene aşkolsun
Takip bile edemezdiniz gözlerinizle...
Yorulur ama asla bıkmazdım onları izlemekten...


Ben ne zaman canım sıkılsa aylardan Nisan olmasını dilerdim
Ve her Nisan'da hayatımı tazelerdim...
(*)Ev Kırlangıcı

Mart 07, 2008

Do We LoVe Too MuCH?



Neden sızı ister insanın
yüreği
Neden bırakamaz
kendini
Ya da neden engelleyemez
çığlıklarını...


Akışına bırakmalı
hayatı
Yaşayacaksa eğer
aşkı...

Ocak 29, 2008

YiNe YeNiDeN...



Çok fazla değil
Sadece biraz zaman sonra...
Yine yeniden yepyeni başlıycam hayata

Şu ağırlığı attığım an omuzlarımdan
Çok daha özgür bakıcam dünyaya...

Bekler misin beni sevdiceğim?
Döneceğim...
Bu sefer gözlerine baktığımda
Daha farklı olacak her şey...


Ocak 23, 2008

Ocak 21, 2008

BeKLeDi...


“Aynada baktığım yüz benim mi?

Neden artık yabancı geliyor o zaman…

Tanımadık çizgiler gelmiş yerleşmiş göz kenarlarıma…

Zaman akıp geçiyor ama giderken izlerini bırakıyor.”

Hayatı boyunca beklemişti… Çekildi yaşlı kadın aynanın karşısından, biraz üzgün biraz şaşkın. Ne kadar güzeldi eskiden oysa. Herkes hayrandı saçlarına… Bal rengiydi saçları… “O” da en çok saçlarını severdi zaten herkes gibi. Dokunurdu onlara ve “ipek gibi” derdi. Bu yüzden hiç boyatmadı saçlarını yaşlı kadın. Evet, şimdi çoğu beyazda olsa hala arada bal rengi olanlar vardı. Onlara baktıkça mutlu oluyordu kadın. “Onu” hatırlatıyorlardı çünkü. Dokunuşlarını… Hayatı boyunca beklemişti. Beyazlar nasılda yakışırdı. Elbisesini giyip sokağa adımını attığında herkes hayran kalırdı. Ama o tek birinin kendisini beğenmesiyle mutlu olurdu. “ Yine melekleri kıskandıracaksın” derdi onu beyazlar içinde gördüğünde. Doğru yatak odasına gitti kadın; dolabı açtı ve bir elbise torbası çıkardı. Özenle yatağa serdi, fermuarı yavaşça açtı ve sanki canlı bir şeyi tutuyormuşta incitmek istemiyormuş gibi çıkardı elbiseyi. Hala bembeyazdı. Çok uğraşmıştı sararmaması için. Tekrar aynanın karşısına gitti ve elbiseyi üstüne tuttu. Hala içine girebilecek kadar incecikti. Zaten istese de kilo alamıyordu. Yaşamak için yiyordu sadece. Yaşıyordu çünkü hala bekliyordu. En sevdiği renk sarıydı ve sarının en yakıştığı çiçek nergisti. “O” bir gün avucunda tohumlarla çıkageldiğinde ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen boynuna atlamıştı ama o sırada da tüm tohumlar yere saçılmıştı. Güldü yaşlı kadın kendi kendine. Nasılda uğraşmışlardı onları toplamak için. Dikmişlerdi sonra. Hayatı boyunca beklemişti… Koştu; pencereyi açıp bahçeye baktı. Tam mevsimiydi nergisin. Ne de güzel açmışlardı. Ya kokusu; bütün göğü sarmıştı sanki. Ah… içine çekti bütün kokuyu. Sonra gözleri doldu. Ne kadar çok ağlamıştı elinde bir buket nergisle “Ona” veda ederken. Kapı çalındı. Gözlerini silip kapıya gitti. Açtı; Mahmut Efendi her zamanki saatinde gelmişti.

- “ Bir isteğin var mı diye soracaktım ..... teyze?”

-“ Yok, Mahmut sağol; yalnız çocuklara söyle top oynarken dikkat etsinler nergisleri ezmesinler.”

-“ Olur söylerim, hadi iyi günler.”

-“ Mahmut dur. Şey diyecektim; mektup var mı bana?”

Durdu genç adam, her gün bu soruyu yanıtlamak o kadar zordu ki. Gelmediğini söylediğinde yaşlı kadının gözlerine bakamıyordu artık. Şimdiye kadar hiç mektup gelmemişti. Hikâyeyi biliyordu Mahmut Efendi. Onsekizinden beri bekliyordu kadın.

-“ Hayır, ..... teyze! Üzgünüm.”

Durdu kadın, başını eğdi önüne…

-“ Sağol evladım” dedi.

Kapadı kapıyı. Elbisesini koltuktan aldı; odasına gitti. Biraz sonra üstünde elbisesiyle çıktı odadan. Cam kenarına doğru yürüdü. En sevdiği koltuğuna oturdu. Camdan dışarı baktı. Hava kararıyordu yavaş yavaş. Dışarıdan top oynayan çocukların sesleri geliyordu. Nergisleri ezmeseler bari diye geçirdi içinden. Tokasını çekti, saçları döküldü omuzlarına; biraz bal rengi ama çoğusu beyaz… Başını koltuğun arkasına dayadı. Derin bir nefes aldı; nergislerin kokusunu çekti içine. Sonra ağır ağır kapandı gözleri…

21.05.05
17:14

? years old...



Funny how things just tasted better
When we were young
When we were young

Funny how things just seemed so easy
When we were young

It's been a long day
It's been a long day
It's been a long day
It's been a long day

I wanna get out
I wanna go home
Is anything better
Than you on the phone

I wanna get out
I wanna go home
Is anything better
Than you on the phone

I think that we weren't always grateful
For what you've done
When we were young

I think that we weren't always grateful
For what you've done

We've come a long way
We've come a long way
We've come a long way
We've come a long way

I wanna get out
I wanna go home
Is anything better
Than you on the phone

You on the phone
You on the phone...

Dolores O'riordan